Danıştay 8. Daire, Esas No: 2021/3485, Karar No: 2021/3140

Danıştay 8. Daire Başkanlığı 2021/3485 E. , 2021/3140 K.
“İçtihat Metni”

T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/3485
Karar No : 2021/3140

Kararın Düzeltilmesi İsteminde Bulunan
(Davalı Yanında Davaya Katılan) : … Kooperatifi
Vekili : Av. …
Davalı : … Defterdarlığı … Milli Emlak Dairesi Başkanlığı
Vekili : Av. …
Karşı Taraf (Davacı) : …
Vekili : Av. …

İstemin Özeti : Danıştay Sekizinci Dairesinin 02/02/2021 tarih ve E:2019/8478, K:2021/592 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 04.02.2011 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, anılan Kanun’un 447. maddesinin 2. fıkrasında ise mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yapılan göndermelerin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 66. maddesinde, üçüncü kişilerin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla müdahil olarak davada yer alabilecekleri; 68. maddesinde, müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebileceği; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği; 69. maddesinde, müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan hükümler uyarınca, davanın taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen müdahilin, yanında davaya katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına başvurmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
Olayda; davalı konumunda bulunan İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmadığı, davalı yanında davaya katılan kişi tarafından karar düzeltme isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır
Bu durumda, davalı yanında davaya katılanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 66. maddesi kapsamında tek başına istemde bulunması hukuken mümkün olmadığından, karar düzeltme isteminin incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine, karar düzeltme giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 15/06/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :
(X)-Dava, İstanbul İli, Üsküdar İlçesi, … Mahallesinde … Ada … Parsel sayılı taşınmazın (geldisi eski … ada … parsel) kullanıcısı olan davacı tarafından 6292 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesi uyarınca tarafına doğrudan satılması istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddi işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesinin davanın reddine yönelik kararının Dairemizce bozulması sonrasında davalı idare yanında davaya katılan kişi tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Uyuşmazlıkta, karar düzeltme isteminin sadece davalı idare yanında davaya katılan tarafından talep edildiği görüldüğünden, öncelikle sadece müdahil tarafından karar düzeltme isteminde bulunulup bulunulamayacağı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
İdari Yargılama Usulü Kanununun 31/1. maddesinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun uygulanacağı haller düzenlenmiştir. Anılan maddede: “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Fer’i müdahale” başlıklı 66. maddesinde: “Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir.” hükmüne, “Fer’î müdahilin durumu” başlıklı 68. maddesinde: “(1)Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir. (2) Mahkeme, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder.” hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda anılan mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, müdahale talebi kabul edilen kişiye davayı takip edebilme, katıldığı tarafın yararına tüm iddia ve savunmalarda bulunabilme hakkı tanındığı, aynı zamanda yanında katıldığı tarafın işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan usuli işlemleri yapabileceğinin düzenlendiği görülmektedir.
Söz konusu maddeler adil yargılanma hakkı kapsamında da değerlendirilmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6/1. maddesinde: “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir…” kuralı yer almaktadır.
Söz konusu hakkın yorumlanması, hayata geçirilmesi anlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları referans olarak görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da görüleceği üzere adil yargılanma hakkının sağlanmasında tarafların mahkemeye erişim hakkının sağlanması hususu önem arz etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı konusunda, yargı yolunun bulunmaması ve yasal yollarla doğrudan engellenmesi hususları hak ihlali olarak kabul edildiği gibi, usul kurallarının katı yorumlanması durumunda da, dolaylı bir şekilde mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmasının gündeme geldiği, bunun da hak ihlali kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Mahkeme “De Geouffre de la pradelle- Fransa” davasında; doğal sit ilanına karşı açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki kararın mahkemeye erişim hakkını kısıtladığını, dava açma süresinin başlangıcının net olmadığını vurgulamış, “Stubbing ve Diğerleri ile Birleşik Krallık” kararında süre açısından, “Winterwerp ile Hollanda” kararında dava açma ehliyeti konusunda yapılan değerlendirmelerin mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediğini ifade etmiştir. Diğer taraftan, “Moldovan ve diğerleri ile Romanya” kararında ise mahkemeye erişim hakkının teoride tanınmasının yeterli olmadığını, bu hakkın ulaşılabilir ve etkili olmasının aranması gerektiğini belirtmiştir.
Bahse konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında Sözleşmenin 6/1. maddesi yorumlanırken, adil yargılanma hakkının hayata geçirilmesi adına, ulaşılabilir ve etkili bir hak arama özgürlüğünün ve mahkemeye erişim hakkının sağlanmasının bir gereklilik olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başıklı 36. maddesinde: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” kuralı yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 29/01/2009 tarihli, 27125 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 06/11/2008 tarihli, E:2004/95 K:2008/156 sayılı kararında söz konusu madde değerlendirilmiş; hak arama özgürlüğünün, kendi başına bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden yararlanılması ve bu temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda en etkili güvencelerden birisi olduğu ifade edilerek, hak arama hürriyetinin adil yargılanmanın ve diğer hak ve özgürlüklerin sağlanmasının öncül koşulu olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, idari yargı mercileri önünde görülen davalarda, davaya müdahalenin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer aldığı şekliyle uygulanacağı öngörülmesine rağmen, adli ve idari yargı düzeninde davaya müdahalede bulunan üçüncü şahısların uyuşmazlığın esasından etkilenme dereceleri farklılık arz edebilmektedir. İdari işlemlerin yargısal denetiminde işlemi tesis eden makam olarak kamu idareleri davalı konumunda yer almalarına rağmen, söz konusu idari işlem ile farklı bir statü sahibi olan üçüncü kişiler, idari işlemin hukukiliğini koruması ya da iptali sonucunu doğuracak yargı kararından, davalı konumundaki idarelerden daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu açıdan idari yargı merciileri önündeki uyuşmazlıklarda, müdahilin sadece davalı idare ile birlikte hareket edebileceği ve tek başına kanun yoluna başvuramayacağının mutlak bir şekilde kabulü halinde, davalı idarelerin kanun yoluna başvurmamaları durumunda, davalı yanında müdahil konumunda bulunan üçüncü kişilerin, adına tesis edilen bir idari işlem konusunda hak arama özgürlüğünün temin edilememesi, bir başka ifadeyle mahkemeye erişim hakkının kısıtlanması söz konusu olabilecektir. Bu şekilde yapılacak bir yorum, yukarıda yer alan düzenlemelere ve Mahkeme kararlarına aykırılık teşkil edecek, mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecektir.
Benzer bir uyuşmazlıkta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince “Menemen Minibüsçüler Odası ile Türkiye” kararında; Menemen Minibüsçüler Odasının hakkında tesis edilen idari işlemler konusunda açılan iki farklı davada; ilk davada temyiz aşamasında sınırlı savunma yapabilmesi ve esasa ilişkin görüşlerini dile getirememesi, ikinci davada ise dava dışında kalması ve davalı Valilik tarafından kanun yoluna başvurulmaması nedenleriyle, kendisini savunamadığı sonucuna varılarak, başvuranın mahkemeye erişim hakkından yoksun bırakıldığına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Sonuç olarak, bahsi geçen düzenlemelerde yer alan ve anılan Mahkeme kararlarıyla da yorumlanan adil yargılanma hakkının uygulanabilir ve etkili olarak hayata geçirilmesi adına, hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkının, kararın sonucundan doğrudan etkilenen müdahiller açısından da temin edilmesi, diğer taraftan kanun yollarına başvuru hakkını da kapsayacak şekilde kabul edilmesi bir gerekliliktir.
Bu durumda, davalı yanında müdahil olan kişinin dava konusu işlemin iptalinden doğrudan etkileneceği, karar düzeltme isteminin kabul edilmemesi halinde mahkemeye erişim hakkının ve hak arama özgürlüğünün kısıtlanacağı görüldüğünden, karar düzeltme isteminin kabul edilerek, davanın esası hakkında karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir